Orman Yangınları ve Sosyal Medyanın Etki Gücünü Değişim İçin Kullanmak

Orman yangınları devam ederken, sosyal medyayı sadece kısa vadeli bağış toplamak için değil, uzun vadeli değişim için kullanmayı başarabilmeliyiz.

28 Temmuz’dan beri ülkemizde farklı şehirlerde hepimizi yasa boğan 150’den fazla orman yangını meydana geldi ve bu orman yangınlarından bazıları maalesef halen etkisini sürdürüyor.

Aslında yaz aylarında orman yangınlarının yaşanması her dönem risk teşkil eden bir olaydır. Ancak son yıllarda dünya genelinde daha sık ve yaygın bir hale geldi. Şu anda Türkiye ile birlikte İtalya, Yunanistan, ABD ve Afrika’nın birçok bölgesi de alevlerle mücadele ediyor.
Ve tüm bu üzüntünün ortasında, sosyal medya aracılığıyla gerçekleştirilen olağanüstü yardım kampanyaları, bağış toplama hikayeleri de ortaya çıktı.
Yangınların vahametinin şok edici görseller ve videolarla çok hızlı bir şekilde milyonlara yayılmasını sağlayan Instagram, Twitter ve Facebook vb sosyal medya siteleri, bu bağış ve yardım kampanyalarının da hızlı bir şekilde yayılmasını sağladılar.
Örneğin yangının ilk günlerinde Tema tarafından başlatılan “yeniden yeşerteceğiz” fidan bağışı kampanyasına Türkiye’nin tüm kurumlarından ve bireylerden yapılan bağışlar, sosyal medya aracılığı ile bir yardım meydan okumasına dönüştü ve çok hızlı bir şekilde yaygınlaşarak kampanyanın büyümesini sağladı.

Ancak uzmanların kötüleşen iklim koşulları ve daha uzun yangın mevsimleri öngördüğü bir zamanda, kısa şefkat patlamaları ve bağışlar yeterli değildir.
Mevcut ve gelecekteki yangınlara karşı gerçekten etkili eylemler gerçekleştirebilmek ve aynı hataları tekrarlamamak için bir şeyleri farklı yapmaya başlamalıyız. Sosyal medyayı kalıcı dönüşümleri sağlamak, doğaya karşı daha duyarlı davranışlar geliştirebilmek ve iklim değişikliğinin etkilerini çok daha geniş kitlelere anlatabilmek için kullanmamız gerekiyor. Nasıl mı?

Farklı Görüşlere Karşı Saygılı ve Duyarlı Olarak

Sosyal medyada çoğu zaman farklı görüşteki insanlar karşı karşıya gelir. Yangın gibi ortak toplumsal olaylarda hissedilen üzüntü aynı olsa da, gerekçeler vb. farklı sebepleri aynı değerlendirmeyenler kutuplaşarak zararlı tartışmalara girebilir ve hatta istenmeyen olayların yaşanmasına sebep olabilir.
Bu durumda ortak bir çözüm yolu konuşmak yerine çoğu zaman süreç kim haklı kim haksız konusunda tıkanıp kalacağı için uzun vadeli çözümlere yönelik asla bir adım atılamaz.

Peki, ne yapmalıyız?

Herkesin sizinle aynı şeyi, aynı şekilde değerlendirmeyeceğini kabul etmeli ve farklı düşünceleri onaylamasanız da onların da söz hakkı olduğunu bilmelisiniz. Konunun dağılmasını engellemek amacı ile aynı fikirde olmadığınız konuları bir kenara bırakabilmeli, yapısal koşulları ve bundan sonra yapılacak iyileştirmeleri ve yol haritasını tartışmalısınız.

Süreç Yavaş ilerleyecektir ancak istikrarlı olmalıdır

Yaşanan bu felaketler bize İklim değişikliği ve onun zararlı etkileri ile ilgili yaklaşımımızı yeniden düşünmemiz gerektiğini söylüyor.
Fakat iklim değişikliğinin yangınlar, seller gibi felaketlere yol açan sonuçları sıkça yaşanmasına rağmen sorunu çözmenin hızlı bir yolu olmadığını kabul etmeliyiz.
Öncelikle bu sürecin sadece bireysel değil, toplumsal ve siyasi boyutu olduğunu da bilmeliyiz. Ve toplumsal ve siyasi değişimler yavaştır, aynı şekilde istikrarlı bir büyümeye ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle bireysel olarak doğru şekilde örgütlenebilmeli, iklim değişikliği ile ilgili bilgilerimizi sürekli artırmalı, sürecin siyasi ilerlemesini yakından takip edebilmeli ve gerektiği yerlerde doğru şekilde örgütlenerek yapıcı müdahaleleri yapabilmeyi başarabilmeliyiz.

Önce Biz Değişmeliyiz

Bir önceki paragrafta bahsettiklerimi yapabilmek için tabi ki ilk değişimi kendimizde gerçekleştirmeliyiz. Örneğin mangal yapma arzumuzdan vaz geçmeli, sigara içiyorsak izmaritleri yere atmamalı, evlerimizde çöpleri ayrıştırmaya başlamalı vb.. alışkanlık değişiklerine gitmeliyiz. Ve hatta bu davranış değişiklerini bir meydan okuma haline getirip sosyal medya paylaşımları ile daha geniş kitlelere yayılmasını sağlayabilmeliyiz.
Ancak asla siyasi ve suçlayıcı bir dil kullanmamalı, paylaşımlarımızı ve sosyal medya diyaloglarımızı iklim değişikliği etkisine yönelik artan endişelerimiz odağında yapmalıyız.

Bilgi Kirliliğinden Uzak Durmalıyız

Sosyal mecralar içeriğin yayılması için iyidir, ancak yayılan bilginin güvenilir haber kaynaklardan geldiğine emin olmak gerekir. Sosyal medya üzerinden doğru bilgiye erişmek için, resmi makamlar ve paylaştığı bilginin doğruluğundan emin olduğumuz, konusunda uzman olan kullanıcı hesaplarını takip etmeliyiz.

Unutmamak İçin Hedefler Belirleyelim

Sosyal medyada gördüğümüz içimizi acıtan görüntüler o an için duygusallaşmamıza ve değişim için kendimize bazı sözler vermemize neden olacaktır. Ancak her şey normalleştiğinde, gündem değiştiğinde çok hızlı bir şekilde bizlerin de odağı değişir. Yine eski hayatımıza aynı şekilde kaldığımız yerden devam etmek isteriz.
İşte bunun olmasını engelleyebilmek için belki de en önemli ve ilk yapılması gereken şeyi sonda yazıyorum. Hedefler belirlemeliyiz.

Değişim için kendimiza ölçülebilir hedefler koyabiliriz. Bu hedeflere ulaştıkça yenileri ile güncelleyerek, motivasyonumuzu devam ettirebiliriz. Örneğin Ben, “Ağustos ayıda iklim değişikliğini daha iyi anlamak için an az 3 makale okuyacağım. Ve okuduğum makalelerden edindiğim bilgileri sosyal medyada paylaşarak yayılmasını sağlayacağım. Ayrıca evde plastik, cam, kağıt ve evsel atık olarak çöpleri ayrıştırmaya başladım. Bunu haftada 1 sosyal medyada paylaşıp bir arkadaşıma meydan okuyacağım böylece bu davranışım sadece bana kalmayacak sosyal medya motivasyonu ile daha sürdürülebilir olacak” siz de benim gibi kendi alışkanlıklarınızı değiştirecek hedefler belirleyin. Hedeflerin sürdürülebilirlik motivasyonunu sosyal medya ile sağlayın ve arkadaşlarınıza bu konularda meydan okuyun, birlikte yapılan bu tarz kolektif hareketler ve hedefler sürecin kesinlikle çok daha sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır.

2 Yorum

  • Necdet Başoğlu

    Bu konuda son on ünde birçok yazı okudum. Birçok video izledim. Her biri benim için değerli. Bu yazıda olduğu gibi
    Ben en etkilendiğim bir videoda, yörük bir annenin. Ormanları aslında yangın değil izlerin yok ettiğine dikkat çekerek bize ders vermişti.
    Allah her doğaya göre ağaç yeşertmiş. Bizler sadece o ağaçları, doğayı, ormanı korumak kollamakla mükellefiz.
    Annenin dediği gibi bölgede hayvancılık bitti. Dağ keçileri ormanda bizim yapmamız gereken her türlü faaliyeti gerçekleştiriyor, bu sayede de ormanlar ardı arkasına büyüyordu. Ama ne zamanki, köylü önemsenmedi, hayvancılık ötelendi. ormanlar kaderine terk edildi.
    Bu nedenle son yazdığım köşe yazımda da, fidan toplayıp yanan yerlere fidan ekmek yerine bir ziraat mühendisinin dediği gibi hiç bir şey yapmayalım. O bölgeleri koruyalım yeter. Çünkü doğa kendisini yenileyecektir. Çam kozalaklarının içindeki tohumlar sonbahar ile meydana saçılacak ve kendi kendine yeniden orman oluşumu sağlanacak. Yeter ki biz o bölgeleri koruyalım. Yeterki..!

    • Reyhan

      Sizinle kesinlikle aynı fikirdeyim Necdet bey, biz yeter ki bilinçlenelim ve aynı hataları tekrarlamayalım. Değerli görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim.

Reyhan için bir cevap yazın Yanıt İptal Et